“`html
İZMİR – Dalyan Çayı kıyısında, Çandır Köyü içerisinde bulunan Kaunos antik kenti, tarihi köklerini MÖ 10’uncu yüzyıla kadar geri götürüyor. Miletos’un oğlu Kaunos’tan ismini alan bu eski yerleşim, antik çağda önemli bir ticari liman şehir olarak biliniyordu. Ancak zamanla deniz alanının alüvyonlarla dolması, bu kentin liman işlevini yitirmesine yol açtı.
Kazı çalışmalarına 1966 yılında Prof. Dr. Baki Öğün liderliğinde başlandı. 2020 yılına kadar Prof. Dr. Cengiz Işık’ın yönettiği kazılar, 2021 yılından itibaren Doç. Dr. Ufuk Çörtük başkanlığında devam ediyor. Kaunos, 58 yıldır süregelen kazı çalışmaları ile gün yüzüne çıkarken, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde de yer alıyor.
Kaunos’ta sosyal ve dini yaşam, özellikle kadınların kutladığı Thesmophoria bayramı, kentin tuz ile olan ilişkisi ve bölgenin gastronomik kültürü hakkında bilgi almak üzere Kaunos Kazı Başkanı Doç. Dr. Ufuk Çörtük ile görüştük.
‘KAUNOS, HIRİSTİYANLIK DÖNEMİNDE DE ÖNEMİNİ KORUDU’
Kaunos’ta ilk yerleşim izleri nelerdir? Şehri nasıl bir tarihsel süreç izliyor?
Keşfedilen en eski arkeolojik buluntu, MÖ 10’uncu yüzyıla tarihlenen bir amphora parçasıdır. Ancak bu durum, kentin tarihinin bu dönemle sınırlı olduğu anlamına gelmez. Gelecek kazılarda Hitit dönemi ve öncesine ait verilerle karşılaşmamız mümkün!
Son yıllarda yapılan kazılarda Geometrik döneme ait buluntular artış gösterse de, kentin kesintisiz yerleşim izleri Arkaik dönemden itibaren daha belirgin bir biçimde ortaya çıkmıştır. Elde edilen verilere göre, kent MS 12’nci yüzyılda Geç Bizans döneminin son sakinlerine ev sahipliği yapmıştır. Bunun yanında, Kaunoslular MÖ 4’üncü yüzyıla kadar kendi dillerini kullanmıştır. Şehir adının yerel dillerde ‘Kbid’ olarak geçtiği biliniyor. MÖ 4’üncü yüzyıldan itibaren Helenleşen bu kent dönem boyunca Roma yönetimi altında kalmış; ayrıca Bizans ve Hristiyanlık dönemlerinde de önemli bir yer olmayı sürdürmüştür.
‘ÜSTTE KARCA, ALTTA GREKÇE YAZILMASI BÜYÜK SÜRPRİZ’
Bu bölgede yapılan kazı çalışmaları, arkeoloji bilimine dair birçok yeniliği beraberinde getirdi. Özellikle çift dilli stel bu konuda bize neler anlatıyor?
Kesinlikle, Kaunos oldukça özel arkeolojik buluntulara sahip. Karca dilinin çözümünde bugüne kadar elde edilen tek anahtar olan ‘çift dilli stel’ kentin cadde ve sokaklarının rüzgar yönüne göre inşa edilmesinde kullanılan ‘ölçüm platformu’ ve denizci eşliğinde tüccarlara bol kazanç temin eden tanrıça Aphrodite Euploia’nın ‘Kutsal Odası’ gibi önemli eserler bulunmaktadır. Ayrıca, antik tiyatrolarda kullanılan döner perde sistemine dair bilgiler sunan ‘Periaktos’ ve son yıllarda gün yüzüne çıkan ‘tuzla’ gibi buluntular da var. Bu buluntuların hemen hepsi arkeoloji biliminin ilkleri arasında sayılmaktadır.
Çift dilli stel, Karca dilindeki bilinmeyenleri aydınlatma potansiyeline sahip çok önemli bir yazılı belge. Bu stel, biri Karca diğeri ise Grekçe olan metinleri içeren bilinen ilk örnek. Ayrıca, Karca yazıtlar arasında ikinci en uzun olanıdır. Bu dil, Hititçe, Palaca, Luvice ve Lykçe gibi eski Anadolu dilleriyle bağlantılı bir Hint-Avrupa dil grubundandır.
Günümüzde bilinen Karca yazıtların çoğu, Karya bölgesinin dışında, Mısır’da ortaya çıkmıştır. Bunların bir-iki örneği dışında hepsi burada ölen Karyalı işçilerin mezar taşlarıdır. Kaunos çift dilli steli, iki Atinalı vatandaşın hayırseverlik amacıyla onurlandırılması için Kaunos halkının aldığı kararı içermektedir. Metinde adı geçen Atinalı vatandaşlardan biri Lysikles oğlu Atinalı Nikokles, diğeri ise Lysikrates oğlu Lysikles’tir. Metin, Grekçe ‘Kaunos’ kelimesinin Karca versiyonu olarak ‘Kbid’ şeklinde yazıldığını gösteriyor. Ayrıca, Atina ismi, Karca’da ‘Otono’ şeklinde geçmektedir. Stel muhtemelen MÖ 4’üncü yüzyılın ikinci yarısına tarihlendirilmektedir. Kaunos stelinin üst kısmında yer alan Karca yazıtı ile alt kısmındaki Grekçe metin, eski çağ tarihi açısından büyük bir yenilik sunmaktadır.
‘SUNULAN ADAKLARIN HER BİRİ BEREKETİN BİRER SEMBOLÜYDÜ’
Kentte sadece kadınların kutladığı bir bayram yapıldığına dair neler öğrendiniz? Bunun yanı sıra Demeter Kutsal Alanı’nın kentin kültürü için önemi nedir?
Küçük Kale’nin kuzeyindeki dik bir yamaç üzerinde yer alan büyük teras, bereketi temsil eden tanrıça Demeter’in kutsal alanıdır. Kaunos’taki Demeter Kutsal Alanı kendine has bir karakter taşır. Burada herhangi bir tapınak yapısı olmamakla birlikte, tanrıça Demeter kültüne ilişkin domuz ve diğer adak eşyalarının atıldığı kaya yarıkları ile dolu bir alan yer alır. Bu kutsal mekan, yalnızca evli kadınların katıldığı Thesmophoria Bayramı’nın gerçekleştirildiği yerdir. Bayram, erkeklere tamamen yasaktı ve yalnızca emzikli bebekler anneleri ile katılabiliyordu.
Demeter kültünün en önemli festivali olan Thesmophoria Bayramı, yeraltı tanrısı Hades tarafından kaçırılan Demeter’in kızı Persephone’nin yeryüzüne çıkışıyla ilkbaharın gelişini kutlamaktadır. Oruç tutma, kurban kesme, arınma gibi ritüeller içeren bu bayram, kadınların iç dünyası ve yaşamın sürekliliği üzerine odaklanmaktadır. Ekim ayında yapılan bu festivalin ilk günü tapınağa yürüyüş, ikinci günü oruç tutma ve üçüncü günü ise kurban edilen domuz etinin kullanıldığı kutsal yemeklerin yenmesi ile devam ederdi. İlk gün, domuz yavrusu taşıyan liderin öncülüğünde kadınlar, adak kaplarını ve bereketi simgeleyen yiyeceklerle donatılmış tepsilerle tapınak terasına sunularını gerçekleştirirdi. Bu adaklar, bereketin ve ürünlerin sembolleriydi.
Kaunos Demeter Kutsal Alanı, sağladığı topografik yapı ve çeşitlilik gösteren buluntularıyla Thesmophoria Bayamının doğu sınırını oluşturmaktadır. Sevgili hocam Prof. Dr. Cengiz Işık’ın ifadesiyle: “Narın elimizden, başağın soframızdan hiç eksilmemesi dileğimizle…”
‘ARAP AKINLARIYLA BİRLİKTE ŞEHİR, ÖNEMİNİ KAYBETMEYE BAŞLIYOR’
Hıristiyanlık döneminde Kaunos’un sosyal ve dini yaşamı hakkında neler söylemek istersiniz?
Kaunos, Hıristiyanlık döneminde de uzun ve önemli bir geçmişe sahiptir. Bu süreçte inşa edilen dördü büyük olmak üzere toplam sekiz kilise, kentin bu dönemdeki değerini gözler önüne seriyor. Kaunos’u Karia kenti olarak nitelendiren antik coğrafyacıların aksine, yapılan istatistikler kentin, Orta Çağ’ın ilerleyen dönemlerine kadar Bizans ve Lykia Kilise Eyaleti’ne bağlı olduğunu gösteriyor. Epiphanius’tan ve Kalkedon konsül belgelerinden, Basilieus ve Antipatros isimli iki piskoposun Kaunos’u temsil ettiğini öğreniyoruz.
655 yılındaki Arap akınları sonrası şehir, önemini yavaş yavaş yitirmeye başladı. Antik kenti Orta Çağ yerleşimi görünümüne getiren savunma duvarları ise dış tehditlere karşı korunmak amacıyla inşa edilmiştir. Küçük Akropolis’in kuzey eteğindeki limana paralel inşa edilen savunma yapıları, bu tedbirlerin bugün bize kalan izleridir. Bizans yönetiminin bölgedeki hâkimiyeti ise 13’üncü yüzyılın ortalarına kadar sürmüştür. 1260 yıllarında Dalaman Çayı’na kadar uzanan Uçtürkler, 1300 yılına kadar Karia’nın kuzeyindeki tüm Hıristiyan eyaletlerini ele geçirmiştir.
‘TUZ ÜRETİM TESİSİ İÇİN EN UYGUN ALANDA TUZLAYI İNŞA ETTİLER’
Geçtiğimiz yıl İztuzu Plajı’nda suyun çekilmesiyle gün yüzüne çıkarılan 2 bin yıllık tuz sahası hakkında neler söyleyebilirsiniz? Kaunos’un tuz ile olan ilişkisi ve ekonomisi hakkında hangi bilgiler var?
Antik kaynaklarda tuzun, özellikle Kaunos tuzunun kentin ekonomisi için ne kadar kritik olduğunu gösteren iki metin mevcut:
“…Ayrıca tuz, göz hastalıkları için bir sağlık maddesi olarak kullanılmakta ve genellikle göz merhemi yapımında tercih edilmektedir. Bu nedenle Tatta (Tuz Gölü) ve Kaunos tuzu önemli bir yer tutmaktadır.” (Plin. Naturalis Historia 31, 98-105).
“…Tuzdan ve reçineden alınan vergiler, eski yaptırımıyla yürürlüğe girecektir. Hizmetçi ve korumalar, kendi şahsi kullanımları için olsa dahi, yabancılara bu konuda ayrıcalık tanınmayacaktır…” (Kaunos Gümrük Nizamnamesi Yazıtı, MS 2’nci yüzyıl).
Antik çağda göz merhemi yapımında kullanılan Kaunos tuzunun üretim tesisi günümüzde İztuzu sahilinin doğu bölgesinde, İnceburun Tepesi’nin doğusunda bulunuyor. Tuz üretim tesisleri dört kanalla sınırlanmış ve toplam 48 tuz üretim tavasından oluşmaktadır. Kaunoslular, lagündeki suyun tuz yoğunluğunun fazla olmasını ve güneyden gelen sıcak rüzgarların İnceburun Tepesi’ne çarparak oluşturduğu türbülansı kullanarak bu alanda buharlaşmanın arttığını biliyorlardı.
Böylece Kaunoslular, mevsimsel ve kısa sürede ürün elde edebilecek en uygun alanı seçerek tuz üretim tesisini inşa ettiler. İnceburun Tepesi’nin önündeki lagün, denizle bağlantısı olan durgun su haliyle tuz oranının en yüksek olduğu bölgeyi sunmaktadır. Ayrıca, Akdeniz’in güneyden esen sıcak rüzgarları, burada daha fazla buharlaşma sağlamaktaydı. Tuz oranı yüksek olan su, tavalara taşınarak ısınan yüzey ile birleşerek hızla buharlaşıyor ve tuz kristalleri oluşuyordu.
‘KAUNOS TUZLASI’NIN BENZER ÖRNEĞİ BİLİNMİYOR’
Peki, Kaunos tuzlasının Türkiye’de veya dünyada bilinen başka örnekleri var mı?
Yapılan araştırmalar ışığında, Kaunos tuzlası, Anadolu arkeolojisinde mimari dokusuyla ve üretim sisteminin açıklanmasıyla tanımlanan ilk arkeolojik belge olma özelliğini taşıyor. Şu anda başka bir yerde benzer bir örneği bulunmamaktadır.
Kaunos tuzunun, yerel yemek kültürü üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu düşünüyorsunuz?
Antik dönemden günümüze dek süregelen bir balıkçılık geleneği, Kaunos’un tarihindeki önemli bir unsur olmuştur. Kaunos ticari limanında tespit edilen bir stel, bu bölgenin esas olarak kefal ve levrek olmak üzere iki tür balığın ihracatını gerçekleştirdiğini göstermektedir. Hatta, antik dönemde Kaunos balıkçılığı, önemli bir ticaret kaynağı olmuştur. Mısır’da bulunan bir papirüste, Kaunos’un tuzlanmış deniz balıklarından bahsedilmektedir. Bu metinde, 2 amphora Kaunos tuzlanmış balığının Mısır’a gönderildiği yer almaktadır. Balıklar muhtemelen burada elde edilen tuz ile tuzlanmış ve böylelikle ihraç edilmiştir.
“`